Subcribe to our RSS feeds Join Us on Facebook Follow us on Twitter Add to Circles

3 Şubat 2014 Pazartesi

İNSANIN ÇÖKÜŞÜ:YAŞADIĞIM İÇİN ÜZGÜNÜM


“Bu dünya iki şeyden yıkılacak bir binadan bir de zinadan...”
Gemide-1999
İNSANIN ÇÖKÜŞÜ

Bana ölü deyin. Sizde artık ölü deyin. Zaten ben bu gün üstüme çöken çürümüş bir iş hanının altında kalarak ölmedim. Devletin günahlarının gölgesi üstüme çöktü. Üstüme rant blokları devrildi.  Çoktan ölmüştüm zaten ama bugün devlet tarafından resmileştirildi bu durum. Adım Öcal Çetinkaya ve altmış sekiz yaşındaydım. İşsiz olarak geçilmiş son dakika haberlerinde adım. Oysa çorap satarak geçiniyordum. Yamalı hayatlara beş tanesi beş liraya çorap satıyordum. Bu ülkede sağlam adamlar zar zor iş bulurken benim gibi yaşlı ve engelli bir adama kim iş verirdi ki! Ben ve benim gibiler devletin görmek istemediği insanlardık her zaman. Devlet bize karşı hep kör hep nankör hep sağardır. Ben enkazın altında zaten hissetmediğim ayaklarım ile birlikte diğer uzuvlarımı da yavaş yavaş hissetmemeye başlarken üzerimde yürüyen arama kurtarma ekiplerinden bir adam köpeğine şunu diyordu: “ Çoktan ölmüş bir adamı arıyoruz.” Bu lafa alınmadım aksine doğru söylüyordu adam. Bir ölüyü diriden ayıran şey güzel hatıralardır. Benimse sahip olduğum güzel bir hatıram bile yok. Hukuk’a göre “Ölümle birlikte kişilik sona erermiş”. Biz kişiliğimizi ölümden önce yitirdik zaten. Şahsiyetsiz hale getirilişimizi bizzat sokağın kalbinden gördüm ben. Kangren olan ruhlara, yaşayan zombilere çorap sattım yıllarca nede olsa. Bunu görmek için sokağa çıkıp bakmanız yeterli. Halk pazarlarına gidin. Belediye halk ekmek kuyruklarına bir bakın. O çöpçü diye görmezden geldiğiniz geri dönüşüm işçileriyle konuşun. Amele pazarlarına bakın, sosyal yardımların seçim önceleri uğradığı ama adaletin hiç uğramadığı mahallelerde dolaşın bir kere yeter. Benim ölümüm bir kentsel dönüşüm kazasından çok bir kentsel bölüşüm kavgasıdır. Ki bu kavga ekmek kavgası gibi onurlu bir kavga değildir. Müteahhitlerin ucuza çalıştırmak için yarıştığı Suriyeli, Filistinli, Somalili gençlerin şükür dansıdır. Yüzü hiç gülmeyen garbin ekmekle imtihanıdır. Bunca şeyi gördükten sonra önce ruh soluyor sonra kalp ölüyor zaten. O açıdan bedenin ölmesi gariban için teferruattan başka bir şey değildir. İşin trajikomik tarafı oturduğum sokağın adı çiçek sokağı ama ben üzerime çöken bir binadan dolayı ölüyorum. Kimileri tekerlikli sandalyem ile binanın yanından geçerken binanın üzerime çöktüğünü söylüyor kimisi ise yaşadığım barakanın tuvaleti olmadığı için zaruri ihtiyaçlarımı gidermek için binaya girdiğimde binanın çöktüğünü söylüyor. Lan ne fark eder ki artık! Her halükarda bok yoluna gittik işte. Ama asıl önemli olan şeyi insanlar yine görmezden geliyor. Önemli olan ölümün kendisinden çok öncesi ve sonrası değil mi? Öncesi hakkında az çok bilgi edindiniz ama sonrası Allah kerim! En çok neye üzülüyorum biliyor musunuz? Bir insanın varlığı ve yokluğu arasında hiçbir fark yokmuş gibi hissetmesi kadar korkunç bir şey yok. Varlığıma kim sevindi ki yokluğuma kim üzülecek diyorum bazen. Dünden kalma demlikte ki çay mı üzülecek bana yoksa halk ekmekten aldığım bayat ekmek mi? Yoksa öldükte kurtulduk mu harbiden! Ne diyeceğimi artık bende bilmiyorum. Aslında benim tüm hayatımı beni ambulansa bindiren ekipte ki kız özetledi: “Yazık gariban adamın ayağında çorap bile yokmuş.” İşte benim hikâyem bu kadar. Bir varmış bir yokmuş…

not: 3.2.2014 tarihinde Ankara'nın Altındağ ilçesinde Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında boşaltılan 5 katlı binanın yıkımı sırasında göçük altında kalan Öcal Çetinkaya'ya ithafen yazılmıştır.

Hiç yorum yok:

YAZ YORUMU AL CEVABI

Yazılarımın ve Çalışmalarımın ancak SİZİN YORUMLARINIZLA daha iyi hale gelebileceğini unutmayın! Yorumlarınızı anlaşılır bir dille,herkese faydalı olabilecek içerikle,klişe ve tekrar ifadelerden arındırılmış bir biçimde yazdığınız için TEŞEKKÜR EDERİM.